26 Mart 2011 Mektup Gönderme Eylemi Basın Metni

Basına ve Kamuoyuna;

22 gündür tarihte örneği görülmemiş şeyler yaşıyoruz. Hayattaki duruşu, pratikleri bugüne kadar hep net olan, safını ezilenden yana belirleyen gazeteci Ahmet Şık, hep karşısında olduğu derin devletin bir elemanı olmakla suçlanıyor. Artık hiçbirimize ilginç gelmeyen şekilde, tam da İmamın Ordusu adını verdiği, polis teşkilatı içindeki cemaat örgütlenmlerini yazdığı sırada karşılaşıyor bu suçlamayla. “Suçlamalar kitapla ilgili değil” deniyor. Çok kısa süre sonra ise kitabın yayılması, basılması ve hatta bulundurulması dahi terör örgütüne destektir.” açıklaması geliyor. Evler, bürolar, matbaalar, gazeteler, hapishane hücreleri bir kez daha basılıyor.

Ahmet Şık bir gazeteci. Sosyalist bir gazeteci ve şimdiye kadar “derin veya sığ güçleriyle” devletin

gerçekleştirdiği yargısız infazları, işkenceleri, gözaltında kayıpları, faili meçhulleri yazarak tarafını belli etmiş bir gazeteci. O; tüm kayıp yakınları nezdinde Emine Ana’nın, Arat’ın, Fadime Ana’nın, Manisa’lı çocukların, Armutlu’daki ailelerin, yok sayılan, yok edilen Kürtlerin, hakları yenen işçilerin, işkence gören devrimcilerin, ezilen halkların yanında olan bir gazeteci. Ancak Türkiye tarihinde alışık olduğumuz “derin komedilere” bir yenisi eklenerek, özgürlüğü, düşmanı olanlar gibi olmakla suçlanarak, gasp ediliyor. Hem de “ileri demokrasi”ye sahip olduğumuz mavalları okunarak.

Bizler Ahmet Şık’ta ve yayınlanmamış kitabında suç arayanları, toplu mezarları, “Yargısız infaz yaptık.” diyenleri görmeye davet ediyoruz.

Bizler Ahmet Şık’ın yayınlanmamış kitabında Ergenekon arayanları “Devlet rutin dışına çıkabilir” diyen cumhurbaşkanını, “Devlet adına kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyen başbakanı, “Milli Güvenlik Kurulu ne emir verdiyse biz onu yaptık” diyen polis şefini görmeye davet ediyoruz.

Susurluk ifşaatlarında birçok faaliyetin Başbakanlık örtülü ödeneğinden finanse edildiğini bilen bizler, Ahmet Şık için “gazetecilik faaliyeti nedeniyle tutuklanmamıştır” diyen başbakanı, geçmiş dönem başbakanlık örtülü ödenek harcamalarını açıklamaya davet ediyoruz.

Bizler, Ahmet Şık’ın istediği gibi, Ergenekon’un yani polisiyle, siyasetçisiyle, askeriyle, MİT elamanlarıyla Türk kontrgerillasının tüm açıklığıyla ortaya çıkartılmasını ve cezalandırılmasını istiyoruz.

Yeter! Türkiye tarihinin en önemli davasını siyasi bir hesaplaşmanın uzantısı gibi görenler yüzünden Ahmet Şık’lar içeri girip nihayetinde Veli Küçük gibilerin dışarı çıkma ihtimali doğduysa itiraz ediyoruz.

Çünkü adalet istiyoruz. Güçlünün ezdiği, nasırına dokunulduğunda yıllardır ergenekonla hesaplaşmak için haber yapanların bile tutukevlerine gönderilebildiği, hayatların ve itibarların bir kibrit gibi yakılıp kül edilmeye çalışıldığı bir kabus değil. İsyan ediyoruz. Hafızamıza bir bıçakla bu günleri kazıyıp, isyanımızı kendimize bir yol haritası olarak belirliyoruz.

Biz Kaleme karşı yapılan saldırılara kalemimizi kalkan edip, “Biz sana güveniyoruz Ahmet, çünkü Ahmet biziz.” demek için buradayız mektuplarımızla, arkadaşımızı alana dek burada olmaya devam edeceğiz. Ahmet biz, biz Ahmet oldukça, onu dört duvar arasına koyabilirler belki ama fikirlerini tutuklayamayacaklar. Onu yalnızlaştıramayacaklar. Niyet ettikleri gibi itibarsızlaştıramayacaklar. Onurlu insanların ışıltıları büyük olur. Onlara atılan çamur, atanı itibarsızlaştırır ancak.

Bir kez daha tekrarlıyoruz

Ahmet’in Temizliğiyle

Kendi Pisliğinizi Gizleyemezsiniz.



Yorum bırakın